Samstag, 28. März 2009

Cemal ve Muhsin'e


"Bize Bizi hatirlatan

Tanridan armagan cocuk

Degisme kal,aman cocuk

Degisme kal,aman cocuk"

10 Subat 1986
Muhsin yazicioglu



Degismeyen bir cocugun gardiyanlarca görülen siirinin son kitasi.

Freitag, 27. März 2009

Sessizlik Lütfen

4 günlük nöbetim bitmisti, uykudan yeni kalkmistim. Önce kendime bir cay koydum,sonra televizyonu actim. Bir bakiyim dedim Türkiye'm de ne var ne yok, "secimler ne zamandi yahu" diye düsündüm. Sonra haber kanalinda duraksadim, degistiremedim.
Flash flash..
BBP helikopteri düsmüs.
Tebessüm ettim.
Bulurlar dedim, O serbetlidir dedim. Oradan da hafif yaralarla kurtulur.
Bir saat sonra ulasildigi, hastaneye kaldirildigi haberi verildi.
"Iste bu" dedim.Koskoca helikoptere de zaten aninda ulasilir degil mi?
Öyle degilmis, 2 gün sonra tesadüfen ulasiliyormus.
Sonra haber yalanlandi. Ama hep icimde umut vardi. Sonsuzlugun sahibine dua ettim, hic vazgecmedim Onlarin yasadiklarina inanmaktan.
2 gün boyunca uyuyamadim, ben sicak yatagimda yatarken Onlarin kar altinda olduklarini bilmek canimi acitti.Bu gece de uyuyabilecegimi hic zannetmiyorum.
Bu kayiptan sonra cok sey konusulacak biliyorum. Biz söylemistikler dolasacak etrafta. Insanlara mikrofon uzatilinca anlatacaklari cok seyleri var. Biz bilmistik diyecekler, hatta diyorlar bile. Peki bu bilgileri ne ise yaradi Allah askina.. Hangi merciye anlatmislar bu bilgileri.
Beni rahatsiz baska bir sey de "ceset" diye bahsediliyor olmalari. Su yilbasinda "kizli erkekli" eglenirlerken zehirlenen gencler. Bir mevki sahibi "ceset" kelimesini kullanmisti da ülke ayaga kalkmisti. Simdi O ayaga kalkanlar cok yorgunlar herhalde, sesleri cikmadiklarina göre. O gencler icin o kadar hassas olan insanlar, neden "ceset" diyorsunuz? Onlar bu kirli dünyada genclere temiz bir dünya hazirlamaktan baska ne istekleri vardi. Ya o muhabir. Haydi Muhsin Baskan ve arkadaslari "siyasii" idi. Peki O "yerimizi hala tesbit edemediniz mi?" diye caresizce soran insan, ekmek davasinda olan O insan ve Pilot. Bu onlara saygisizlik degil mi? Neden beynime mih gibi saplanan O kelimeyi kullaniyorsunuz?
Ya siz Muhsin Yaziciogluna katil diyenler, O gencecik yasinda 7,5 yil haps edildi, iskenceler gördü. Sucsuz bulundu, "aldigimiz özgürlügün senin olsun" denildi.Kimse özür dilemedi. Bunlari niye görmüyorsunuz. Agzinizda bir katliam kelimesi, suclu oldugu tespit edilememis, efsanelere göre konusuyorsunuz.
Hrant Dink'in arkasindan siirler yazan yüce insanin siirlerini simdi internette birbirine gönderen arkadaslar, simdi mi farkettiniz bu yüregi. Korkuyorum, sizler gibi o siiri saga sola gönderirsem sizlere benzerim diye. Siz simdi sokaklara dökülür "hepimiz üsüyoruz" diye de bagirirsiniz.
Lütfen susun artik, sessizlik istiyorum.
Bilincli yasadin hep, son miting de dahi "iki saniye sonra ne olacagimizin belli olmadigi bir hayat yasiyoruz" dedin. Sana ve diger 5 kisiye saygisizlik yapanlara cevabini hayatini kaybetmeden önce verdin aslinda. Sizler de konusun, sizlerin 2 saniye sonranizin garantisi var mi?
Ne mutlu sana, temiz yasadin, temiz öldün.
Hepimizin basi sag olsun.

Bazen baska insanlara o kadar cok özeniyorum ki. Ben de onlar gibi su bloga bir kelebekten, kustan, böcekten yazabilsem diye. Tek derdim gönül meseleri olsa da bunu büyük bir dert zannetsem diye. Ben artik yazmasam izi olur, cünkü yazdikca sacmaliyorum, yazdikca acim artiyor.

Üsümeyen Yigide

Lise ögretmenimiz aramizdan ayrilmis düsünürler, aydinlar bahsettigi zaman üstüne basarak hep ayni seyi söylerdi. "Insanlar arkalarinda bir eser birakmislar iseler, asla ölmezler" derdi.
Baskanimiza henüz ulasilamadi, diger 5 kisi hayatini kaybetmis. Allah yakinlarina sabir versin. Onlar arkalarinda biraktiklari eserler ile yasayacaklar. Muhsin baskanim sen hala yasiyorsun biliyorum ve üsümüyosun. Seni yasatan tertemiz bir gecmisin ve eserlerin var. Üsümüyorsun da, bizim sevgimiz seni isitiyor. Sen sonsuzluga gittin biliyoruz.
Benim üzüntüm cok bencilce. sensiz bir hayat, siyaset tahammül edilemez artik.
Allah'im bizlere yardim et..

Donnerstag, 26. März 2009

Basliksiz

Baslik bulamiyorum, aslinda söyleyecek söz,yazilacak kelime de. Benim hala umudum var, inancim var. Dua etmekten vaz gecmiyorum. Baskanimiz ve yaninda ki kisilere dua ediyorum. 30 küsür saat gecti. Hala enkaza ulasilamiyor. Üzgünüm hem de cok.
Kulaklarimda Muahbirin sesi.. Caresizligi. Erhan abi diye seslenisleri.
Ah Muhsin baskan, nice kazalar atlattin, nice iskenceler gördün, yasamaya devam ettin. Bu kez de kurtulacaksin degil mi? Siirler yazmaya devam edeceksin. Temiz siyaset yapmaya devam edeceksin.
Sen sagken "nasil yapsak da koltuktan indirsek" diye düsünenler, acaba seviniyorlar mi? "fasoydu,katildi" diyenler, onlarda gercekten üzülüyorlar mi? Bunlari düsünmemeliyim biliyorum. Ama engel olamiyorum beynime.
Allah'im sen yardim et kullarina.

Mittwoch, 25. März 2009

Allah im yardim et bize

O benim cocuklugumda tanidigim bir lider. Cocuk aklimla siyaseti kavrayamadan sevdigim siyasetci. Su an ise dogru olduguna inandigim tek siyasetci. BBP yi ayakta tutan insan. partiyi hic ileriye götüremedi, tabiri caiz ise mahalle partisi olarak kaldi. Ama benim gibi insanlar ondan hic vaz gecmedi, sebebi babami arkadasi olusu degil ya da soydas olusumuz icin degil, gercek sogruyu söylüyor olabilmesi.

Simdi ise kayip, helikopteri düsmüs. Zaman ilerledikce umutlarda kayboluyor. Ama ben soguga ragmen, o sert kayliklara ragmen umut ediyorum ve dua etmekten vaz gecmiyorum.

Allah im sen onlari bize bagisla.

Dienstag, 24. März 2009

Gece Nöbeti

Nöbetteyim...
Koskoca laboratuarda tek basinayim.Güzel oluyor, 10 saat boyunca yalniz calismak. Sakin heryer. Zaman bazen cok hizli akiyor, gece cabucakca bitiyor. Bazen cok agir.Düsünmeye bol vaktim oluyor, ama birseyler yapmaya oluyor mu diye sorarsan, sormazsan iyi olur ama, madem ki sormak istediniz, cevap veriyim. Onun icin de oluyor, ama ögrenemedim bir türlü zamani kullanmayi, vaktim yok dememeyi. Sabah oluyor, günes doguyor ve ben her defasinda bir seyleri yapamamis, düsüncelerimi bir nihayete ulastiramamis oluyorum.
Aksam hava kararmak üzereyken evden cikiyorum. 50 dak. tren yolculugu, uyukluyorum yolculuk sirasinda ya da birseyler okuyorum. Insanlari gözlemliyorum, bazen bir iki cümlelik muhabbet. Trenden iniyorum. Hava karamis oluyor cogu zaman. Karanlikta yürüyorum, korkmadan. Sonra birileri bana dogru yaklastigi zaman aslinda korkarak yürüdügümü farkediyorum. Saat 9 da, bazen bir kac dakika erken nöbeti devre aliyorum.
Nöbet basliyor. Cogunlukla sakin, arada bir birkac analiz, gelen telefonlar. Yüzlerini görmedigim insanlarla sanki birbirimizi yillarca taniyormusuz gibi konusuyoruz. Saat 3 gibi yatagimi, sicacik evimi özlüyorum. Bitse de gitsem diyorum. Sabah oluyor nöbeti devrediyorum ve günes dogarken evimin yolunu tutuyorum.
Bazen nöbet tutarken, nöbet tutuyor beni. Yalnizlik nöbeti.
Bütün hayatimi gece nöbetinde gibi yasiyorum. Yalniz oluyurom, yani bir ben oluyorum ve benim düsüncelerim. Arada bir hareketlilik. Ama hep sessiz. Bir seyler yapiyorum ama kendim icin degil. Birileriyle konusuyorum, tanisiyorum su hayatta, ama onlari taniyamiyorum. ben dogru düzgün taniyamadan hayatimdan cikip gidiyorlar. Bekliyorum, bitmesini bekliyorum, tekrar sessizlige kavusmayi bekliyorum.Korktugumu farketmeden yürüyorum, karsima cikacak seylerin bana zarar vermeyecegine inanarak.Özlüyorum, "ah bir gidebilsem" diyorum. Buralardan gitsem, kimseciklerin begenmedigi ülkeme dönsem ve begenmeyen insanlarin inadina begensem.

Hamis; bir yil önce bir yerlere böyle karalamisim,su anda nöbetteyim ve aklima geliverdi birden bu yazim. Burda da yayinlamak istedim. Bir kac degisiklikle.

Samstag, 21. März 2009

Museumsnacht

Is arkadasimla kültür dolu bir aksam gecirmeye kararverdik. Cuma günü 17:45 te Kornhaus un önünde bulusacaktik. Ama o gün ben de epey bir sapsaldim.

7 yildir trenle yolculuk yaparim, ama dün yani cuma günü, sanki 17:15 te evden cikarsam, 17:19 treneine yetisebilecegim hissine kapildim. 17:14 te bunun imkansiz oldugunu hatirlayip kendimi evden disari attim, tabi ki treni kacirdim.
Sonra arkadasimi arayip, 17:45 trenine binecegimi, ancak 18:15 te bulusabilecegimizi söyledim. Bir aptallik ta bu. Tren zaten 40 dak. da Bern de ben nasil olurda 30 dakika sonra bulusma yerinde olabirim. Trenden inince de bunu farkettim
Sonra Kornhaus a gitmek yerine Kursaal a gittim. Ne alakaydi acaba. Olmam gerektigi yerin orasi olmadigini fark edince, kosa kosa Kornhaus a gittim. Bu kezde ön giris yerine arkada arkadasimi bekledim. Zavalli arkadasim sogukta beni beklemekten donmustu. Bulusma yerine tam tamina 1 saat 15 dakika gec gittim. Biri beni bu kadar bekletseydi coooktan yemisti fircayi, bir de üstüne üstlük surat yapardim haftalarca.
O gün fark ettim ki Gülten iyi bir arkadas.

Neyse bulustuk, müze kartlarini aldik. Müze sayisi 1 den fazla olunca gidecegimiz müzeyi biraz zor bulduk. Havada cok soguktu. Rüzgar saclarimi savurdu, gözümü kapatti, kör gibi yürüdük yollarda.

Müzeyi nihayet bulduk. Müzelerin isiklandirmasi harika idi. Masallarda ki satolara benziyorlardi. Biz tarih müzesine osmanliya ait birseyler görme umudu ile gittik. Birinci kat "oriantal" kat idi. El ilanlarinda yazdigi gibi türk yemegi göremedik. Türk yemegi diye bir seyler yaptilar ama, daha önce böylesi bir sey tatmamistim. Igrencti. Salonda türk müzigi caliyordu. Tarkan, Orhan Gencebay, Emrah, Göksel, Nil KAraibrahimgil gibi güzide sanatcilardan eserler dinledik. Osmanliya ait pek bir sey yoktu. Bir kac kilic asmislar, gümüs esyalar. Ama tatmin edici degildi. Salon karanlik oldugu icin dogru düzgün resim cekemedim. Taylan Arikan' in baglamasina Srdjan Vukasinovic akkardeon ile eslik etti. Uyum harikaydi, karnim ac kaldi ama ruhumuz tika basa doydu.
Ikinci kat Einstein a aitti. Resimler, esyalar, bir kac belge. Erkekler fizigi cözebiliyor, en zor kuramlari basitlestiriyor ama kadini anlayamiyorlar. Sevgili Einstein ben senin kadinlari anlayabilme ihtimalini sevmistim, ama sen de capkin hovarda ciktin. Einstein mevzusuna ayri bir baslikta devam edecegim.
Alt kat Barock ile bezenmis idi. Her taraf aynalar ile kapli. O döneme ait bir kac resim, beni resmen icine cekti. Sanki elimi uzatsam masaya, insanlara dokunabilecektim. 3 genc sanatci (bir erkek, bir kadin biri de erkek ile kadin arasi bir sey, zannimca o da kadindi) fülüt caldi.
Ayni salonda Haller ile ilgili notlar, cizimler, maketler gördüm.
Müzede eski 1950 li yillara ait, cola makinesi, elektrikli süpürge gibi elektronik esyalar vardi.
Zaman cok cabuk gecti, bol bol resim cektim, onlari bir ara yükliyecegim, su anda nöbette oldugum icin bu isi daha sonraya birakiyorum. Laboratuari karincalar basti, beni de kasinti tuttu. Eger kasintidan ölmezsem o resimleri de eklerim.

Samstag, 14. März 2009

Minel Internet

Tam 20 yil olmus WWW nun yayina baslamasindan. Yorgun argin isten eve dönerken, tren de bu haberi gazetede okudum ve söyle anilar gözümde canlani verdi. Nasil tanismistim ben internetle? Hangi önyargilarim ortadan kalkti, hangi paranoyalar bana bulasti?


Lisedeyken arkadaslar ortadan kaybolurlardi, internet cafe lerde vakit öldürüyorlarmis. O zaman ögrendim internetin bu akibetini ve ilk ön yargi o zaman olustu. Internet öcüydü benim icin. Uzak durmaliydim ve ödevlerimi ben eski metodlarla yapmaliydim.


Sonra (bu sonra iki yil kadar sonrasi) tatil icin geldigim Isvicre den geri dönemedim, liseyi biraktim, kaldim buralarda. Ilk yillarim cok güzeldi her sey toz pembe. Sonra anladim ki hayat buralarda zormus be. Almanca ögrenmek, okul bulmak beni epey bunaltti. Ailem hic farketmedi ama 2. ve 3. yillarim da her gece agladim. Depresyondaydim, yalnizdim. Basörtümden dolayi kabul görmüyordum, sokakta yürüyemiyordum, aileme anlatamadigim bir cok tatsiz olaylar yasamistim. bu sikintilar bana 2 ayda 12 kilo verdittirdi. Bir daha da kilo alamadim. 42 kiloyum, bu 42 kilo olusumun asil nedenlerini hic kimseye hala anlatamiyorum. Anlatirken aglamaktan korkuyorum galiba. Iste bu bunalimli zamanlarimda, internet virusu okulda bilgisayar dersi sirasinda bulasti bana.


Chat i gördüm, sevemedim. Sohbet odalarinda evlilik teklifi aldim,insanlar cildirmis olmali dedim bir daha asla sohbet odalarina yaklasmadim.


Ödevim icin internette kaynak ararken Eksi Sözlük'ü tanidim, yazar olma karari aldim. 6. nesillerin hor görüldügü zamandi. Sonra eski sözlük sayesinde zibidi sözlük (simdi ki adi ile zamane sözlük) ile tanistim. Sanal hayattan nefret ederken, sanal hayatin da aslinda real hayat oldugunu fark ettim. Orda ki yazar arkadaslarda pek bir tuhafti. Sözlükte ki ilk arkadasim Seferyo idi. Kendi adim ile yaziyordum, galiba bu sebepten dolayi sürekli saldiriya ugruyor, kendimi kavgalarin ortasinda buluyordum. Her yorumumdan sonra mutlaka sonu -izm ve -ist ile biten kelimeler yapistirliyordu.

Hayatima O girdi (isim vermek istemiyorum, ücüncü tekil sahis iste) kavga ettik,sonra arkadas olduk, bana yalanlar söyledi, birden "ben yokum" dedi. Peki dedim, önce umursamadim, sonra kendimi tutamadim ve neden diye sordum, benimle dalga gecme hakkini nerden buldugunu merak ettim. Cevabi daha kötü oldu.

Zamane sözlüge küstüm onun yüzünden ne de olsa sözlük vesile olmustu. Birebir sözlüge, private sözlüge, nedir.net e üye oldum. Eski de tekrar yazmayi denedim, uzun süre hal hatir sormadigim icin kaydimi silmisler. Kactigim kiseye birebir de rast geldim, ordan da kactim, tekrar zamaneye sigindim. Beni orda da buldu. Farkli bir mahlas ile yaziyordu, ve benimle tekrar konusmak icin yollar deniyordu. Yazdigim yazilara yorumlar yapiyordu. O nun O oldugunu biliyordum ve ses cikartmiyordum. Careyi mahlas degistirmekte buldum. Mahlasimi degistirince hersey degisti. Sözlük ahalisi birden bire sevimlilesti. Sohbetler düzeyli olmaya basladi. Beni erkek zannediyorlar, hala bir cogu beni erkek zanneder. Velhasili Misafirci ile tanistim, iyi bir arkadaslik basladi, sirlarimizi paylasir olduk. Su yüce internetin bana kazandirdigi sevgili bir arkadasim o. Bir cok ortak yönümüz var O'nunla, bu ortak yönler birbirimize bagladi bizi.

Cok sevdigim yazar Alev Alatli hakkinda arastirma yaparken, Onarimcilar'i buldum. Yillar evvel sizinti dergisinde okumustum galiba, ama bu yeryüzü bekcilerini ben birer hayal ürünü zannetmistim. Degillerlermis. Oraya da üye oldum. Alev Hanim yazilarini oraya gönderiyor, tartisiliyor konusuluyordu. Heves iste, ben de aralarina katildim. Sonra yine ayni sey oldu. O da ordaydi. Ne yalan söyleyim O'nun oralarda olma ihtimali cok yüksekti, ama ben de ki bu Alev Alatli hayranligi bile bile hata yapmama sebep oldu. O'na sorsak simdi ben O'nu takip ediyordum. Tekrar konusmaya basladik. Seviyordum Onunla sohbet etmeyi. Sohbetler renk degistirmeye baslayinca, bir sey aptim. Kötü bir sey ama böyle daha iyi. nefret keskin bir duygudur. O'nun benden nefret etmesini sagladim, feci felaket kevga ettik ve bu kez gercekten gitti. (Bu rastlasmalar yüzünden, yeni bir site görsem, ilk yaptigim sey O'nun da orda olup olmadigini kontrol etmek, yok olduguna emin olduktan sonra kayit oluyorum) Turna mail grubunda Alev Hanim'in yazilari yayinlanmamaya basladi, küstahlik diz boyu oldu, saygi ise yerlerde sürünmeye. Hal böyle olunca gitme zamani geldi dedim ve artik söyle arada sira da Türkiye de neler oluyor diye bir bakip kaciyorum.

Facebook'a bulastim, eski arkadaslarimi teker teker buldum, ama hicbiriyle de muhabbettim yok. en yakin, samimi arkadaslarim buz gibi.

Gecenlerde msn adresimi söyle bir acip baktim da, internetten tanistigim insanlar haber vermeden cikivermisler hayatimdan. Hic konusmuyoruz, selam dahi vermiyoruz. Bir zamanlar saatlerce muhabbet ederdik, sonra bilgisayari kapatinca hayatimdan cikiyorlardi. Hangi ara gittiler, ne zaman birbirimizi unuttuk hic anlayamiyorum. Bir Misafirci var, hayatimdan cikmayan, beni kirmadi blogspot ta yazmaya devam etti. Onu okuyabilmek, okuyupta yorumsuz kalmak büyük bir mutluluk. Hic bitmesin istiyor insan.

Internetin bana kazandirdiklari; Misafirci, bilgi
Internetin bana kaybettirdikleri; mektuplar ( su A4 kagida yazilan, posta yolu ile posta kutusuna atilan, cogu kez heyacan ve mutluluk yüzünden zarfi parcalanarak acilan, dokunulan ve hemen cevap yazilan), zaman, saf duygularim.

hamis: bu yaziyi aslinda 2 hafta önce yazmistim, söyle bir hava aliyim sonra "simdi yayinla" butonuna basarim dedim. Ama geri döndügümde sevgili bilgisayarima virus bulasmisti, o yüzden gecikmeli yayinliyorum.

Samstag, 7. März 2009

Köprü altindan akan sevgili suya



"Köprünün altindan cok sular akti" demisti biri bana pismancasina, "cok degistim" demisti bir sans daha istercesine. "Beni sular degil köprü ilgilendiryor" demistim, hayir dercesine. Ama anlamadi, ya da anlamak istemedi.


O'nun bilmedigi Su ve Ben hakkinda o kadar cok sey var ki..Ben yüzme bilmem, suyun sirrini saklayan ben bir karis suda bogulabilirim. Hava istedigi kadar sicak olsun, Su ise soguk, ben icine girip de yüzemem.
O su icinde en güzel, en lezzetli baliklari barindirsin, ben onlari tutamam, onlarin cirpinarak can verislerini seyredemem.
O su istedigi kadar berrak olsun, isterse ab-i hayata dönüssün, egilip te o sudan icmem, icemem. Pet siselerde ki suya dahi üc kere baktiktan sonra icebilen, takintili bir insanim.

Iste bu sebeplerden dolayi beni ilgilendiren O tahta köprü iste. Altinda akan sular aksin, hep ayni kalan köprü. O köprüye bir adim atiyorum, gicirdiyinca korkuyorum, adimlari geri geri gidiyor. Sevdigim ama icinde olmak ismedigim sudan beni uzak tutacak olan köprü degismeli, tamir edilmeli. Yoksa ben hep bu tarafta kalirim, karsiya gecemem.
Ah bu yanilgilar, Su degil de birer tahta köprü oldugumuzun farkina varsak, daha az gicirti olurdu herhalde.