Dün gece aklima birden O an geldi. Ansizin, hic aklimda yokken, tam uykuya dalarken birden bire gözümde O canlandi. O güne geri döndüm. O gün düsündüklerimi bir kez daha düsündüm. Kendime hayret ettim, nasil yapabildim, korku neden O gün beni terketti de bir ölüyü yikayabildim.
Ölmez zannettigim babaannem hakkin rahmetine kavusmustu. Ben gercekten hic O'nun ölebilecegini düsünmemistim. O hep yanimdaydi, hep birlikteydik. Ölümsüz gibiydi. Ama hastalandi. Hersey cok hizli gelisti. Kanser tanisi konulduktan iki hafta sonra ameliyat oldu. Ameliyat olmadan önce ki söyledigi söz "simdi arabayi duvara dogru sürüyoruz, öyle mi?" ameliyat iyi gecmisti aslinda, ama sonrasi hic iyi gecmedi. Bir haftada akcigerleri O'nu yari yolda birakti, ve kaybettik. Ölmeyi bir bakima O istemisti. Bizlere yük oldugunu düsünüyordu ve gitme zamaninin geldigini söylüyordu. Rahmetli öylede yapti iste. Son haftasinda konusmadi, belki de konusamadi. Galiba bu yüzden hep rüyalarim da susuyor, hep O tenesirde ki yüz ifadesiyle.
Bizlerde cenezade siyah renk giyme gibi bir zorunlulugun olmamasi cok güzel. Hristiyanlik da ya da baska bir dinde, kültürde siyah renk gercekten zorunluluk gibi bir sey. Giyilmedigi zaman tuhaf bir gözle bakiliyor. Okulda ki bir arkadasimin dedesine de ayni zamanlarda kanser tanisi konulmustu. O gün siyahlara büründü. Siyah bir kiyafet, siyah corap, siyah topuklu ayakkabi. Sacini yapmis öyle gelmisti okula. Bence cok komik. Aci cekerken, üzgünken bu kadar renklere, sembollere takilmak. Ayna karsisina gecip saatlerce ugrasmak, adeta mutsuzluga hazirlanmak. Bizler O ayna karsisinda gecen zamani aglamak icin, dua icin kullaniyoruz. Simdi düsündüm de, belki onlarin yaptiklari dogrudur. Mutsuzlugu kiyafetler gibi bir kenara atmali, dolaba asmaliyiz ve yasamaya devam edilmeli. Iste ben de O gün krembir etek, mavi gömlek ve mavi basörtüsünü ve bir ömür üzüntüyü tercih etmistim.
Babaannemin otopsisi tamamlandiktan sonra, sira cenaze namazina ve yikanmasina geldi. Baska kantondan ki hocanin hanimi ceneza yikarmis. O günde ayagi cok agriyordu ama yasanilan yerin adi gurbet olunca acisini bir kenara birakip geldi. Sayi olarak azdik. Kadin bizlerden yardim iste, "tek basima agriyan ayakla yikayamam" dedi. Annem, Ablam, Yengem ve Ben kadinla birlikte babaannemin yanina gittik. Metal bir seyin üstüne sirt üstü yatirmislar, üzerinde de mavi bir örtü vardi. "Üsüyor mudur?" diye düsündüm. Cocuk degildim, 20 yasindaydim, ama o metal tenesir ürsütüyordur diye üzüldüm. Sonra "O öldü, hic hisseder mi?" diye kendimle dalga gectim.
Hoca hanim bize yikama islemi hakkinda bilgi verdi. Suyu iliklastirdi. Üstünde ki örtüyü kaldirmaksizin önce suyla bastan asagi islatti. Sonra bir lifi sabunla küpürttü ve bütün bedenini sanki bir canliyi yikiyormus gibi yikadi. Yikarkende anlatmaya basladi. "Ölüler cok utangac olurlar. Mahrem yerlerinin görünmesinden utanirlar. O yüzden üstleri örtü ile örtülür öyle yikanir." Sanki benim düsüncelerimi okumus gibi devam etti. "Ölülere nazik davranmaliyiz. Onlar duyar hiseder." Sonra nazikce, canini acitmaktan korkarcasina babaannemin saclarini yikadi, duruladi. Babaannem bembeyazdi, pamuk gibi teni vardi. Rigor mortis evresi gecmisti. Cocouklugumdan itibaren duydugum seyleri annem sordu. "Ölen insanin günahi cok ise yüzü kararir, cirkinlesir kimseler bakamazmis. Sevabi cok olanlar ise güzellestikce güzellesirlermis. Dogru mu?"
"Sacma bir sey bu. Her ölü ayri bir güzellikte oluyor. Sevap günah meselesi ahirette bellî olur. Ölünün bedenine yansimaz" dedi.
Sonra babaannemi sira ile yikadik. Gusül abdesti aldidik. Sira geldi kefenlemeye.
"Sacma bir sey bu. Her ölü ayri bir güzellikte oluyor. Sevap günah meselesi ahirette bellî olur. Ölünün bedenine yansimaz" dedi.
Sonra babaannemi sira ile yikadik. Gusül abdesti aldidik. Sira geldi kefenlemeye.
Beyaz örtüyü aldi Hoca hanim, kesti bicti. Dikissiz elbise yaptik babaanneme. kumasin iki ucunu birlestirip dikdörtgen seklinde kesti. Kumasi katladigi yeri kesip yaka haline getirdi. Onu kafasindan gecirdik. Iyi hatirlamiyorum ama galiba kumasi beline dolayip etekde yaptik. Pamuk tikamadik bir tarafina. Kumasin bir parcasini katlayip bacaklarinin arasina yerlestirdi. "Daha sonra bagarsaklarindan akan sivi meftumu kirletmesin diye koyariz bu bezi" dedi hoca hanim. Kinali, uzun saclarini ikiye ayirip ördük. Basini örttük. Sarmaladik. Onu odada yalniz birakip ciktik. Kapinin önünde tabudu vardi. Ici dantelli, yastikli. Disi ceviz agacindan. Bakimli kadindi merhum, süsü severdi, hayati makyaj yapmamistir, ama kiyafetleri her daim temiz güzel olmustur. Ona yakisir bir tabuttu.
Cenaze namazi kilindi.
O gün ilk ucakla memlekete döndük. Ankaradan sonra biz bir münibüs kiraladik, önden gittik, babaannem ise arkadan cenaze arabasi ile geldi ve O'nu ugurladik.
Allah rahmet eylesin.
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen