Sonntag, 26. Juli 2009

Yalnizim be Blog

Sevgili Blog,

Facebook hesabimi kapattim. Bir nevi Türkiye ile baglarim biraz daha koptu ve daha da yalnizlastim.

Yaptigim her sey suc, yaptigim her sey kilo vermem sebep. Simdi de okudugum kitaplara taktilar. Neymis efendim, cok kitap okumak kilo vermeye sebep oluyormus. Daha neler duyacagim bilmiyorum. Anneler babalar neden evlatlarini hic begenmezler ki.. Evet cirkinim, zayifim, insanlarin icine girmiyorum. Ailem ne kadar dertli ya Rabb..

Is yerim azap gibi geliyor bana.

Galiba pismanim. Bunu 1,5 yil sonra itiraf edebilmek ne kadar güzel, degil mi ama. Ama ne icin, neden pisman oldugumu yazayamayacak, söyleyemeyecek kadar da korkagim.

Mittwoch, 22. Juli 2009

Hayatimdan bir "O An" ve Hayatimdan bir "O"


Dün gece aklima birden O an geldi. Ansizin, hic aklimda yokken, tam uykuya dalarken birden bire gözümde O canlandi. O güne geri döndüm. O gün düsündüklerimi bir kez daha düsündüm. Kendime hayret ettim, nasil yapabildim, korku neden O gün beni terketti de bir ölüyü yikayabildim.


Ölmez zannettigim babaannem hakkin rahmetine kavusmustu. Ben gercekten hic O'nun ölebilecegini düsünmemistim. O hep yanimdaydi, hep birlikteydik. Ölümsüz gibiydi. Ama hastalandi. Hersey cok hizli gelisti. Kanser tanisi konulduktan iki hafta sonra ameliyat oldu. Ameliyat olmadan önce ki söyledigi söz "simdi arabayi duvara dogru sürüyoruz, öyle mi?" ameliyat iyi gecmisti aslinda, ama sonrasi hic iyi gecmedi. Bir haftada akcigerleri O'nu yari yolda birakti, ve kaybettik. Ölmeyi bir bakima O istemisti. Bizlere yük oldugunu düsünüyordu ve gitme zamaninin geldigini söylüyordu. Rahmetli öylede yapti iste. Son haftasinda konusmadi, belki de konusamadi. Galiba bu yüzden hep rüyalarim da susuyor, hep O tenesirde ki yüz ifadesiyle.

Bizlerde cenezade siyah renk giyme gibi bir zorunlulugun olmamasi cok güzel. Hristiyanlik da ya da baska bir dinde, kültürde siyah renk gercekten zorunluluk gibi bir sey. Giyilmedigi zaman tuhaf bir gözle bakiliyor. Okulda ki bir arkadasimin dedesine de ayni zamanlarda kanser tanisi konulmustu. O gün siyahlara büründü. Siyah bir kiyafet, siyah corap, siyah topuklu ayakkabi. Sacini yapmis öyle gelmisti okula. Bence cok komik. Aci cekerken, üzgünken bu kadar renklere, sembollere takilmak. Ayna karsisina gecip saatlerce ugrasmak, adeta mutsuzluga hazirlanmak. Bizler O ayna karsisinda gecen zamani aglamak icin, dua icin kullaniyoruz. Simdi düsündüm de, belki onlarin yaptiklari dogrudur. Mutsuzlugu kiyafetler gibi bir kenara atmali, dolaba asmaliyiz ve yasamaya devam edilmeli. Iste ben de O gün krembir etek, mavi gömlek ve mavi basörtüsünü ve bir ömür üzüntüyü tercih etmistim.

Babaannemin otopsisi tamamlandiktan sonra, sira cenaze namazina ve yikanmasina geldi. Baska kantondan ki hocanin hanimi ceneza yikarmis. O günde ayagi cok agriyordu ama yasanilan yerin adi gurbet olunca acisini bir kenara birakip geldi. Sayi olarak azdik. Kadin bizlerden yardim iste, "tek basima agriyan ayakla yikayamam" dedi. Annem, Ablam, Yengem ve Ben kadinla birlikte babaannemin yanina gittik. Metal bir seyin üstüne sirt üstü yatirmislar, üzerinde de mavi bir örtü vardi. "Üsüyor mudur?" diye düsündüm. Cocuk degildim, 20 yasindaydim, ama o metal tenesir ürsütüyordur diye üzüldüm. Sonra "O öldü, hic hisseder mi?" diye kendimle dalga gectim.

Hoca hanim bize yikama islemi hakkinda bilgi verdi. Suyu iliklastirdi. Üstünde ki örtüyü kaldirmaksizin önce suyla bastan asagi islatti. Sonra bir lifi sabunla küpürttü ve bütün bedenini sanki bir canliyi yikiyormus gibi yikadi. Yikarkende anlatmaya basladi. "Ölüler cok utangac olurlar. Mahrem yerlerinin görünmesinden utanirlar. O yüzden üstleri örtü ile örtülür öyle yikanir." Sanki benim düsüncelerimi okumus gibi devam etti. "Ölülere nazik davranmaliyiz. Onlar duyar hiseder." Sonra nazikce, canini acitmaktan korkarcasina babaannemin saclarini yikadi, duruladi. Babaannem bembeyazdi, pamuk gibi teni vardi. Rigor mortis evresi gecmisti. Cocouklugumdan itibaren duydugum seyleri annem sordu. "Ölen insanin günahi cok ise yüzü kararir, cirkinlesir kimseler bakamazmis. Sevabi cok olanlar ise güzellestikce güzellesirlermis. Dogru mu?"
"Sacma bir sey bu. Her ölü ayri bir güzellikte oluyor. Sevap günah meselesi ahirette bellî olur. Ölünün bedenine yansimaz" dedi.
Sonra babaannemi sira ile yikadik. Gusül abdesti aldidik. Sira geldi kefenlemeye.

Beyaz örtüyü aldi Hoca hanim, kesti bicti. Dikissiz elbise yaptik babaanneme. kumasin iki ucunu birlestirip dikdörtgen seklinde kesti. Kumasi katladigi yeri kesip yaka haline getirdi. Onu kafasindan gecirdik. Iyi hatirlamiyorum ama galiba kumasi beline dolayip etekde yaptik. Pamuk tikamadik bir tarafina. Kumasin bir parcasini katlayip bacaklarinin arasina yerlestirdi. "Daha sonra bagarsaklarindan akan sivi meftumu kirletmesin diye koyariz bu bezi" dedi hoca hanim. Kinali, uzun saclarini ikiye ayirip ördük. Basini örttük. Sarmaladik. Onu odada yalniz birakip ciktik. Kapinin önünde tabudu vardi. Ici dantelli, yastikli. Disi ceviz agacindan. Bakimli kadindi merhum, süsü severdi, hayati makyaj yapmamistir, ama kiyafetleri her daim temiz güzel olmustur. Ona yakisir bir tabuttu.

Cenaze namazi kilindi.

O gün ilk ucakla memlekete döndük. Ankaradan sonra biz bir münibüs kiraladik, önden gittik, babaannem ise arkadan cenaze arabasi ile geldi ve O'nu ugurladik.

Allah rahmet eylesin.

Mittwoch, 15. Juli 2009

Tutiname

Az rastlanilan bir isme sahip olmanin iyi ve kötü yanlari vardir. Ilkokuldayken ne yazik ki hep kötü yanlarini gördüm, adimdan nefret ettim, "degistirmek istiyorum" diye defalarca agladim. Babaannem bir ara bana Duygu dedi bu yüzden. Yeni insanlarla tanismaktan hep kacindim. Hala var bu cekingenlik. Neyse.. Cocukken benim adimi duyan cocuklar hep dalga gecerdi. Ilk defa ilkokul ögretmenim sormustu o bir ömür duyacagim soruyu " aaa ne degisik adin var öyle. Anlami nedir biliyor musun?" diye sordu. Bilmiyordum ve ilk evödevim bu olmustu. Adimin yani Dudu nun ne demek oldugunu ögrenmek. Annemin yardimi ile adimin anlamini ögrendim. Tatli dilli güzel konusan kadin demekmis, Papagan, Dudukusu . Sözlükte böyle yaziyordu.
Sonra biraz büyüdüm. Ortaokula basladim. Yine ayni tepkiler geldi ögretmenlerimden. Ben de papagan gibi hep ayni seyi tekrar ettim. Edebiyat ögretmenimden ayni tepki geldi. "Cok güzel bir adin var." Ben hazirlikliydim. Anlamini biliyordum ama "anlami ne demek" diye sordugu zaman hemen cevap verecektim, ama soru bu kez farkli bir sekilde geldi. "Adinin osmanlicasini biliyor musun?" benden cevap gelmedi tabi ki. "Tuti. Osmanlicasi Tuti. Bir cok manzum eserde gecer."
Öyle imis. Edebi bir adim varmis. Sevindim tabi ki..
Az biraz daha büyüdüm ve liseye basladim. Yine edebiyat dersi yine ilk gün yine ayni muhabbet, ama biraz daha ilerlemisi. Bu kez Tutiname adinda ki bir manzum eserden, iran efsanesinden bahsetti hocam(ögretmenimin adi Mustafa idi, bir O'nun adi aklimda kaldi. Neden acaba :) ). O yillarda hic merak edipte okumadim. Kitap okumayi severim ama bu kitabi okumak hic aklima gelmedi. Lisedeyken lakabimda Tuti idi. Sevmeye baslamistim adimi.
Aradan yillar gecti. Tabi bu gecen yillar da bu soruyu milyon kere duydum, Tuti'nin gectigi cümleler, manzum eserler bana okundu. Adim bir nevi bazilarinin ne kadar bilgili olduklarini göstermelerine yardimci oldu. Misal; Nefin asagida ki gazeli en cok duydugumdur. Severim de. Baris Manco da vakti zamaninda güzel yorumlardi.

tuti i mucize guyem ne desem laf
degilbeli yarim beli dost beli mirim beli dost

cerh ile soylesemem ainesi saf
degilbeli yarim beli dost beli mirim beli dostehl-i dildir

Istanbuldayken kuzenim kitapligimi söylebir karistiri verdim. Gözüme o an Tutiname carpti. Hazine bulmus gibi sevindim. Tuti Tutiname yi buldu, belki de Tutiname Tuti tarafindan okunmak istiyordu ve sabirla O'nu beklemisti. Yarisina kadar okuyabildim. Binbir gece masallari gibi. Ama erotik degil binbir gece masallari gibi. Daha dinsel bir eser.
Eserin orjinali Sankritce. Farsca kaynaklar da varmis. Benim okudugum Süleyman Tevfik tarafinda tercüme edilmis.
Said adinda bir tüccar bir tuti (papagan) satin alit. Bu tuti cok zekidir, zekasi sayesinde Said cok paralara kazanir. Sonra zeki tuti O'na deniz ticareti yapmasini ögütler. Bu da ayrilik demektir. Said cok sevdigi karisi Mahiseker'e zor anlarda zeki tutiye danismasini ögütler. Göz irak olan gönülden irak olur derler ya. Mahiseker'e biri asik olur, aracilar koyar ve Mahiseker'i bulusmaya ikna etmeye calisir. Akli karisan Mahiseker akilli tutiye danisir. Aslinda kadin kararlidir. Bulusacaktir, ama birilerinden destek alip, sucluluk duygusundan kurtulmak ister. Tuti biliyor ki, kadina ahlaktan, sadakatten bahsetse kadin onu orda öldürecek. Tuti careyi hikayelerde bulur. Kadina gitmesini söyler, madem ki seven biri var, git ve genligini yasa diyor. Sonra "aman mahiseker'im yoksa falan gibi mi düsünüyorsun. Filanin yaptigi gibi mi yapacaksiniz?" diyerek merak tohumlarini ekiyor kadinin zihnine. Mahiseker dayanamiyor, "O kim, anlat bana o hikayeyi belki bir seyler ögrenirim" diyor. Tuti hikaye icin de hikayeler anlatiyor. Sabah oluyor. Mahiseker gündüz vakti bulusamiyor asigiyle, mecburen aksami bekliyor. Ama Tuti onu baska bir hikaye ile oyaliyor. Kocasi deniz severinden dönene kadar, Tuti bu hikayeler sayesinde hanimini yanlis yapmasina mani oluyor.
Derler ya cocuga güzel isim koy ki, cocugun huyu o isim gibi güzel olsun diye. Babaannem de bana Dudu ismini uygun görmüs. Ben de cocukken bu zeki ve geveze tuti gibi hikayeler anlatir olmusum. Büyüdüm degisen tek sey aklimda ki hikayeleri anlatmiyor olusum. Güzel bir sey edebi bir isme sahip olmak, bir ömür boyu adas sahibi olmamak. Ayse Fatma'lari bir düsünün. Her sinifta en az 2 Fatma olurdu. Ama Dudu öyle mi? Ben, degil sinifta koskoca okulda tek olmayi basarabildim. Sanal alemde bu teklik pek iyi olmuyor. Mahlasimi istedigim kadar degistiriyim, yine beni bulan buluyor.
Tuhaf tepkileri hic önemsemiyorum artik. Bana bir cok seyi ögretti bu isim. Bu yaziya okuyan baska bir Dudu var ise ve adini sevmiyor ise, Ona ögüdüm; sev kardesim adini ve bu hikayeleri sev.

Montag, 13. Juli 2009

Kacak Istanbul Gezim



Istanbulda bulunuslarim hep kisa olmustur. Ya bir saat ya da 2 saat. Türk olacaksin ama Istanbul'un tasini topragini incelemeyeceksin. Olacak is mi? Ben kararimi verdim ve 10 günlük bir Istanbul seyehati düzenledim kendime. Istanbul da 2 kuzenim var. Hazirladim valizimi kuzenlerime kactim.

Ilk duragim Üsküdar daki kuzenim oldu. Kendisi evli, bu yil evlendi. Kocasiyla da tanisma firsati bulamamistim. Bu vesile ile O'nu da yakindan tanimis oldum. Kuzenim ile 7 günlük plan yaptik.

1. Gün Topkapi Sarayi (müzesi), Ayasofya, Mavi Cami idi. Pazartesi günü idi. Ayasofya kapaliymis pazartesi günleri. Biz de detaylica Topkapi'yi gezdik. Civarda ki camileri bakindik, Kapali carsi ve misir carsisini da gezdik.
Bizler gercekten cok yaraticiyiz. Seyyar fotokopiciler gördüm, bildim, cok sevdim. Gülhane parkina giderken dilim de ise hep ayni sarki vardi; ben bir ceviz agaciyim gülhane parkinda..

Gülhane parkinda ki dialogta muhtesemdi.

kuzenim: türk kahvesi var mi?
garson: yok
ben: sütlü kahve var mi?
garson: yok
kuzenim: nescafe var mi?
garson: var
kuzenim: iki tane olsun, ama sütlü
Garson gittikten sonra kuzenime "arasinda ki fark ne?" diye sordum.
Kuzenim: bu da selpak gibi bir sey dedi. Markalar nesnelerin ismi oldu.
Kagit mendil degil, selpak mendil. Sütlü Kahve degil nescafe.

O gün daha bir cok sey yasadik anlat anlat bitmez. Ben tam anlamiyla turisttim ilk gün. Kültürüme, degisen dilimize, hizlanan hayata turistik bir gezi yaptim.
2. Gün avrupa yakasinda ki kuzenimi ziyarete gittik. Amacim bir gün kalmakti, kuzenimin israrlarina dayanamadim, iki gün kaldim ve kuzenim ile yaptigim plan da yatti.
3. Gün Hilal ablam ile kampasi bol magazalari dolastik. 4 pantolon al, 2 öde. Böyle ucuza geliyor ama, kolaysa 4 giyilebilecek pantolon bul. En az 15 pantolon denemistirim ama sadece bir tane bulabildim.
4. gün üsküdarda ki kuzenime geri döndüm. Aksam dügüne gittik. Bir daha asla ve asla tanimadigim insanlarin dügününe gitmeyecegim. Cok sikici oluyor cok, tanimadigim insanlarla öpüsmek, konusmak bana göre degil.

5. ve 6. gün Kuzenimin evi bir hayli kalabalikti. Avusturya dan arkadaslari geldi. Amcam geldi. Aksama dogru Avusturya dan gelenlerin anne babalari geldi.
Icli köfte yapmayi ögrendim. Kolaymis. Ritmik bir sey. Kalan günlerde de o icli köfteleri yedik. Bizim oralarda icli köfteye para koyarlar. Biz de iki tane koyduk. Biri kuzenimin kocasina, digeri ise kaynina cikti. Ben sans yok zaten. (Parayi tabi ki Cif ile yikadiktan sonra köftelerin icine koyduk.)
7. Kuzenim okuluna gitti. Ben de Kuzenimin annesi ile birlikte kalan bir kac yeri gezdim. Türbeler camileri ziyaret ettim. Hos olmayan üc sey beni cok rahatsiz etti.
ilki müslüman olmayan turistlerin türbelerin icinin gezdirilmesi oldu. Yani ne var ki bir turiste gösterilebilinecek. Herhangi bir sanatsal olgu yok odalarda. Oralar dua etmek icin girilen yerler. Mini etekli turist kizimiz icerde ki tabutlari görünce ne olacak. Tamam merak etse, türbe nasil bir yer derse tut kolundan iceri getir. Bir bas örtme ile olmuyor bu ziyaretler.
ikincisi kadinlarin coluk cocuk türbeye girmeleri. Cocuklar o muhterem sahsin resmen üstünde tepindi de anneden ses cikmadi. Biz cocukken kabir ziyeretinde dahi anneler siki siki tembihlerdi "yavas yürüyün, ölülerin rahatsiz etmeyin, bastiginiz yere dikkan edin" diye. Simdilerde nerdeee bu düsünce. Evliya yinede sabirli, ben olsaydim coktan carpmistim.
Ücüncüsü ise türbe gibi yerlerde sarkintilik edilmesi. Yavsamayin bir iki dakika, Allah tan korkmuyorsaniz bari burnunun dibinde ki seyhten utanin.
Adalara gittim, vapurdan martilara ekmek attik. Yukarda ki resmi ben cektim. Ayiptir söylemesi martilari karin tokluguna calistirdim. Evvela denizi selamladim, canim bacim Tülin'in selamini da ilettim. Büyük ada cok güzel, iste öyle bir yerde yasamak isterdim.
10 gün cabucakca bitti. Ama doyamadim deniz kokusuna, ezan sesine, dalgalanan ay-yildizli bayragima. Imam hatipteki hocam bir demisti ki "bizler hergün sükretmeliyiz. Cünkü türkiye gibi bir ülke de yasidigimiz icin." Haklisin hocam, ama sükretmek söyle dursun, utananimiz var.