Montag, 22. Februar 2010

Sil Bastan; Eternal Sunshine of the spotless mind

Bu ilk defa olmuyor, daha önce de bir kac kere olmustu. Bir film ariyorum, ya da bir kitap. Ben aradigim zaman aylar yillarca ararim. Bulamiyorum. Sonra aramaktan vaz geciyorum. Sonra aradigim o film ya da kitap ansizin karsima cikip bana " anamm bu burdaymis" dedirttiriyor. Iste son örnek 2004 yapimi Sil Bastan filmi. Bu filmi merak edisimin tek nedeni aci ceken her kizin, kadinin bu filmden bahsediyor olusu. Facebook teki durum bildirme yerine yazabilen dahi olmustu. Gerci internet sitelerine artik her sey yaziliyor da. Ne biliyim, unutmaya calistirin arkadas listende niye böyle seyler yazarda dikkatini cekmeye calisirsin. Öncelikle filmin benim begendigim afisi budur, simdi gelelim yazabilen, ya da söyleyebilenlere;


Hatta önce ben böyle birsey ister ya da yaptirimiydim. Benim cevabim HAYIR. Hem de kocaman bir hayir. Acikca söylemek gerekirse simdiye kadar bir kere birini sevdigimi zannettim, bir kere de sevildigimi zannettim. Yani öyle kendini sildirdecek kadar önemsedigim birileri olmadi. Ama olsa da yapmazdim. Bu filmi izledikten sonra ise kesinlikle yapmazdim. Cünkü bir daha gördüm ki sorun duygularda. Hafiza istedigimiz kadar sifirlatalim, bir kisi hep var iste, duygularimizi tekrar ayaklandiracak ya da bir sorunlar hep var basimiza bela olacak. Onlardan kacmak bu kadar kolay degil. Ben bir seyler yaptiracak olsam, herhalde duygularima yönelik bir sey yaptirirdim. Ne biliyim, beni üzen duygulari benden uzaklastirirdim. Baska duygular üretip ya da ürettirip kabul ederdim, mutsuzlugu yok ederdim. Hayat gücümü kullandirip, mutlu son, olmasi gereken bir sonmus gibi hissetmemi saglardim. Ya da ondan cok fazla nefret ettirirdim. Nefret sevgi kadar güclü bir duygu, nefret sevgiyi yok ediyor veeee hatirlamak aci vermiyor.
Simdi gelelim filmi izleyip te anlamayanlara. Sevgili canlar Joel ve Cleminte hafizalarinin bir kismini sildiriyorlar da ne oluyor. Tanistiklari yerde bir daha tanisiyorlar, bir daha bir birlerini seviyorlar, ayni seyi bir daha hissediyorlar. Mary olmasa yine ayni sekilde sonlanacak. Ne isim vermek isterseniz verin. Olacak oluyor. Her insan durmasi gerektigi yerde duruyor, ve yasmasi gerekeni yasiyor. Ben de birisinden kactigimi zannettim,beni sevdigini zannettigim ama sevdegini anlayinca da kactigim biri vardi ama yine karsilastik. Her sey bir daha bastan basladi. Sonu biraz farkli bitti. Ben O'na bir sey yaptim, yukarda kendime yapmayi planladigim bir seyi yaptim. Nefret duygusunu güclendirdim. Beni görse artik kacar. Cünkü nefretini kazandim. Nefret öyle bir sey iste. Tekrar baslamasina engel oluyor.
Ama uygun olani zamana birakmak, tekrar baslamis ise de gecmisten ders alip birbirimizi üzmemek, yipratmamak. Hic Sivas olayini unutmak isteyen var mi aramiz da. Toplumsal seyleri unutmayip, unutturmuyorsak, bireysel seylere de ayni sekilde yaklasmaliyiz.

Freitag, 19. Februar 2010

SBB (Sinir etme Bayma Biktirma)


Hemen hemen her gün günde 1,5 saat trenle yolculuk yapiyorum ve artik bazi seyler beni cok fazla rahatsiz ediyor. Beni tren istasyonlarin da ve yolculuk esnasinda sinir eden herseyi bu gün eve gelirken söyle bir düsündümde bayaa uzunbir liste. Iste o listenin ilk 10 nu.
1. Yolcularin yüksek sesle müzik dinlemeleri. Bu yolcular genellikle 10-20 yas arasi, rock müzik sever ya da kendi folk müziklerini diger yolculara zorla dinleten genclik. Bu yaziyi yazmama sebep olan seyde bu iste. Bu gün karsima 15 yaslarinda bir cocukoturdu, Burgdorf'tan Winigen'e kadar dinledigi müzik sadece "tintinttintin" ritimli elektonik müzikti. Kulaginda kulaklar ve ses sonda. Benim basima agrilar girdi. Müzik cok igrenc ritim mitim hic bir sey yok. Elektronik gitar tintin yapti sarkiyi söyleyen de bögürüp durdu. Rock müzigi ben de severim, ama müzik dedigin müzige benzemeli. Gercekten sadece tin tin di. Bir de arnavut genclik var. Onlarin da her müzigi bir digerinin aynisi. Bikmadan dinliyorlar, sadece kendileri dinlese bize de dinletiyorlar. Anacimlar o kulakligin icat eden hayir severin amaci, insanlarin birbirini rahatsiz etmemesini saglamakti. Kendinizi sagir bizi de sinir edin diye degil.
2. Yolculuk boyunca konusanlar. Bunlar da yas sinirlamasi yok. Trene biniyorlar basliyorlar, inine kadar anlatiyorlarda anlatiyorlar. Hem de bagira bagira. Bu konusmalar beni daha cok sabah yolculugumda rehatsiz eder. Saat sabahin 6i, bi susun be bi susun.
3. Öpüsen hatta sevisen ciftler. Bir öptün iki öptün neyse anlariz, özlediniz birbirinizi, ama herifin ya da hatunun üstüne cikma ne oluyor. Cinsellikten sogutuyorlar insani.
4. Benimle muhabbet etmeye calisan tipler. Ben muhabbet insani degilim, ben susmak ve bir seyler okumak istiyorum.
5. Yerin de duramayan cocuklar. Biri tepeme tirmanmisti. Abarmiyorum, resmen omzumda bir yere oturdu velet. Ama sevimliydi bir sey diyemedim.
6. Yolculuk esnasinda babamin beni aramasi.
7. Müzik dinleme islemini asip bizzat kendisi icra edenler. Hafizam da kalan en kötüsü iki gencin baglama calmasi ve igrenc sesleriyle türkü söylemeleriydi. Kusura bakmasinlar da hic kimse "aaaaa ne güzel bir enstruman?" demedi, demek mümkün degildi cünkü resmen iskence gibiydi.
8. Alkolikler. Les gibi gibi bira kokanlar. Gerci onlara minnettarim, sayelerin de alkolden uzak duruyorum, benim agzim asla öyle kokmamali.
9. Trenimin gec gelmesi, ve bilgilendirilmemek. Gecen hafta 17 dakika gec gelecegi iddia edilen tren sadece 4 dakika gec kaldi nerdeyse eve geri gidiyordum.
Bie kere de gec gelecek dediler tren hic gelmedi. Yagmur biraz fazla yagsa, bütün hatlar iptal oluyor. SBB beni 35 dakika boyunca yagmur altinda islattigini unutmadim.
10. Kondokturün libero kartimi yarim saat incelemesi, güzergahimi sormasi.