Samstag, 24. Oktober 2009

Vampir Filmleri

Twilight-Alacakaranlik'tan sonra ben de vampir filmlerine karsi cok fazla merak uyandi. Buldugum filmleri izlemeye basladim, izledikcek de Alacakaranlikligi begenmemeye basladim. Zaten pek sevdigim söylenemezdi. Filmin ilk 20 dakikasi bir asir gibi geldi. Sonra efekler, sesler vs. filmi izlememi sagladi. Belki de sinema salonunu dolduran 15-17 yas arasi ve her sahnede kikirdayan seyirci kitlesi yüzündendir bu begenmemezlik. Neyse ben vampir filmleri hakkinda ki yorumuma dönüyorum.

Vampir dogulmuyor vampir olunuyor. Vampirlik dogustan degil, sonradan bir isirik, bir kac damla kan ile ölümlü bedenden ölümsüz vampirlige geciliyor. Bazi filmlerde vampir insani istirinca o insan da vampir oluyor. Ama bir kac filmde de vampir insani istirir, ölmeye yakin iken zavalli insanciga kendi kanindan icirir. Böyle yeni vampir dünyaya hos gelir. Bu fikir daha cok hosuma gidiyor. Yani o onu istirir, o da öbürü istirir ve hepsi vampir olursa vampirligin ve dünyanin hali ne olur. Hepsine yetecek kadar kanimiz yok degil mi? Insan irki cabucak tükenir ve vampirler acliktan kendi irklarini yok etmis olurlar. Vampirlerin secici ve secilen olmalari da onlara ayri bir karizma katiyor. Violet filminde ki gibi yapilan deneyler ya da salgin yüzünden vampir olanlarida var. Onlar da modern zaman vampirleri.

Vampirlerin özellikleri: Avrupalilar (bazen amerikali), kültürlüler, müzisyenler, güclüler, sezgileri güclüdür ve her biri Tanri'nin bos vaktine denk gelmisler. Ölü olduklari icin soluk bir tene, soguk bir bedene sahiplerdir. Daha iyi istirabilsinler diye disleri uzun ve sivridir.

Olsa da istirsa dedigim vampirler;


Vampir Lestat (Stuart Townsend)

Lanetliler Kralicesi




Vampir Lestat (Tom Cruise)

Vampirle Görüsme

Edward (Robert Pattison)
Alacakaranlik


Vampir olmak icin en uygun yas; hepimizinde bildigi üzere vampirler yaslanmiyor. Hep bedensel ölümü gerceklestigi yasta kaliyorlar. Vampirle görüsme filminde gördügümüz üzere cocuk yaslar hic uygun degil hem de hic. Hic büyümeyeceklerini anlamalari daha dogrusu kabul etmeleri cok zor oluyor. Hepimiz cocukken bir an önce büyümek istemistiriz. Cocuk vampirler ne yapsin. Onlar sonsuza kadar cocuk, sonsuza kadar yaramaz, sonsuza kadar sorun cikarirlar. 50 yas üstüde pek uygun degil. Blood(son vampir) filminin vampiri Saya'dan gördügüm kadariyla 15 yasta pek uygun degil. Tam ruhun deprestigi zamanlar. 100. yastan sonra olgunlasilir ama Saya gibi sevdicegi istirmis iseniz sonsuza kadar mutsuz, sonsuza kadar arayan, sonsuza kadar lanetler okuyan bir vampir olunuluyor.Bence en iyi yas araligi 25-35 yas arasi. Fizik anlamda her seyin yerli yerinde oldugu yas araligi bence.



Vampirin ask hayati; Bir ölümlüye asik olduklari zaman hayatlari kabusa dönüsüyor. Bir de sevdicek "istir beni" diye israr etmesi yok mu? Neymis efendim O da vampir olup sonsuza kadar birlikte yasacaklarmis. Sonsuz aska inanan ölümlü iste, hem de hic aci cekmeden.

Erotizm. Bu da vampir filmlerinin vaz gecilmezi, vaz gecme meselesi de degil aslinda filmler boyuna yönelik olunca erotizm de geliyor iste.

Vampirler nasil ölüyor. Bu konuda film yapimcilari hem fikirler. Kalpterine kazik cakildigi zaman, yakildiklari zaman, güneslendikleri zaman ve bir ölünün kanini ictikleri zaman. Bayat kan zehirliyor olsa gerek.

Daha cok resim eklemek isterdim ama, bu bloga resim eklemek bir iskence gibi. O sebepten dolayi google buyrun diyorum.

Benim begendigim vampir filmleri ise sunlar;

Lanetliler kralicesi (Queen of the damned) -> müzikler harika

Vampirle görüsme (interwiev with Vampir)

Underworld

Alacakaranlik (twilight)

Blood

Donnerstag, 22. Oktober 2009

Internet sicilim

Daha önce de bir yazimda internet ile olan iliskim hakkinda bilgiler vermistim ama bir kez daha maddesel olarak yazmak istiyorum.



Eksi sözlük; 2004 yilinda anemi hakkinda bilgi ararkan buldum bu siteyi. Önce okuyucu oldum,sonra tabi ki üye olmak istedim. Ama öyle üyeligim ertesi gün onaylanmadi tabi ki. Ben de baska sözlüklere söyle bir bakiyim dedim veeeee

Zamane sözlük ile tanistim. Ilk üyelerinden sayilirim, ama pek öyle muhabbettim olmadi kimselerle. Bir kac ay sonra eksi sözlük yazarligim onaylandi. Ama yazamadim. 6. nesildim ve saldirilar hep altinci nesillereydi. Hem de o kadar cok insan vardi ki, aradigimi bulamadim. Neyse dedim döndüm zamane ye. Simdi ki halini gördügüm zaman icim aciyan zamane sözlügü. O yillar da en iyi 2. sözlüktü. Simdi görüsmedigim, konusmadigim arkadaslar edindim. Sonra sözlük bagimlisi oldum. Her sözlüge üye oldum. Ama her sözlüge. Kampüs sözlüge dahi. Su anda ise birebir sözlüge takiliyorum. Ona da üyeligim 2006 idi galiba.

Gayet.net: güzel hos testler var. En güzeli de mesaj yazmanin belli bir miktardan sonra ücretli olmasi. Ayni kisi sizi defalarca rahatsiz edemez. Ama farkli farli kisiler rahatsiz edebilir. Orda bana gönderilen bir kac komik mesaj örnegi;
- iyi akşamlar...selam...meraba...çok sevimlisiniz???
(nerden anladi acaba sevimli oldugumu, profilde resim yok ki?)
-Hey yumurtaya can veren allahim, su profilime bakan kizin bir daha bakmasini sagla, ya da buna benzer bir seyler... Ve ilginc taraf böyle yazanlarin hic birininde profiline bakmamis olmam.
Bu sözde bana hep müslüm gürsesi hatirlatir. O sebepten dolayi bayaaaa bir antipatik tanisma seklidir.

Fotocommunity: büyük umutlarla üye oldugum ilk yabanci site. Fotograf cekmek hobimdir. Bilgisayarimda yiginla amatör calismalarim kayitli. Belki burda paylasirim iyi olur dedim, bedava.. Bayiliyorum böyle bedava sitelere üye olunca onlarin bedava olmadiklarini görünce. Haftada sadece bir fotofraf gönderilebiliniyor. Daha fazlasi icin para para.. Ikinci darbeyi ise gelen ilk mesaj ile aldim. Hatunun biri fotograflarini görmek isteyip istemedigimi sordu da. Tabi ki fotograflar fotograf yani. Nasil diyeyim yüz kizartici fotograflardan. Neysi ki bu tarz teklifler sadece bir kere geldi, bir daha gelmese iyi olur.

Blogcu da blogum vardi, O'nun ile fazla ilgilenemedim, sonra burayi buldum. Bu blogspot daha cok sardi beni. Türk kadin blog yazarlarina üye oldum. Aslinda sevmem böyle kadin, türk seklinde sinir cizilen ortamlari ama bir kere üye oldum iste. Türk blog yazarlarina üye olamadim. Begenmediler galiba beni.

Arkasi yarin, belki de öbür gündür. Simdi kesin bir sey söyleyemeyecegim ama bir devami var bu yazinin.

Montag, 12. Oktober 2009

Evet, ich will






Hafta sonu izlemem dedigim bir film izledim, ve begenmeyecegimi düsündügümdüm bu filmi begendim.


"Evet, ich will" 2008 almanya yapimi bir film. Alman-türk yapimi filmlere karsi hep ön yargiliyimdir. Hep ayni konu, kaybolan genclik, alman-türk kültürü arasinda kalma vs. vs. Bu filmin de konusu siradandi ama 94 dakika boyunca hem güldürdü hem de düsündürdü.


Film kahve falina bakan kadinla baslar. Ve birbirine asik ciftlerin evlenmek icin yaptiklari ve yasadiklari seyler anlatilir ve bol bol toplumsal mesajlar verilir. Ciftleri ve diger karakterleri kisaca anlatiyim, artik siz düsünün mesajlari ya da en iyisi izleyin.


birinci cift; sünni,kürt bir delikanli ile alevi-türk kizimiz


ikinci cift; alman genc ve türk kiz


ücüncü cift; alman delikanli ve türk delikanli

ücüncü ciftin türk delikanlisini görücü usulü ile evlendirmeye calistiklari ve bir baska erkekten hamile oldugu ögrenilen genc türk kizi.


almanya da yasayan biriyle evlenmek isteyen sahis.


babasi tarafindan para karsiligi, kagit evliligi yaptirilmaya calisilan tombik kizimiz.
http://www.evet-ich-will.de/



Not; bu yaziya 2009 da baslayip 2012 de bitirdigim icin kendimi tebrik ederim.

Sonntag, 4. Oktober 2009

Aliskanliklarim

Saatimi kalkmam gereken zamandan 1 saat öncesine kurup (süslenme, püslenmek icin), calinca uyanip, yarim saat sonrasina ayarlamak, yarim saat sonra uyanip 10 dakika sonrasina kurmak, 10 dakika sonra uyanip tekrar 10 sonrasina kurmak.. Ve sonuc olarak saci taramadan pacoz bir halde evden cikmak.
Ögleden sonra calistigim zamanlar tren istasyonundan kahve almak ve kahvemi yudumlaya yudumlaya yürümek. Her kahve alisimda da "ay cöregi alirmiydiniz?" diye soran saticiya hayir demek. Halbu ki o saatlerde hep ac olurum :(
Tipi, fikri, zikri ne olursa olsun bir erkekten gelen her teklife hemen hayir demek.
Pencermin panjurlarini hic acmamak.
Bardagin dibinde mutlaka 2 yudum birakmak.
Susmak, konusmamak.
Hayal kurmak, bazen sürekli ayni hayeli kurmak.
Düsünmek, yazmak.
Her 1 Ekim'de "ne kadar da salagim" demek.
Her 2 Ekim'de hatirlamak, "aslinda o sözleri hakketmemisti, ama 1 Ekim var arada ne yapsaydim?" diye kendimi hem azarlamam, hem de gurur duymam.
Hemen hemen her gün bloguma bir seyler yazma karari ile bilgisayri acmak, sonra da baska seylere bakip unutmak.
Beni aramayani aramamak, selam vermeyeni yillarca görmezden gelmek, gidene güle güle demekten baska bir yapmamak, söylememek.
Yazdigim bir yaziyi okumamak, okuyunca yayinlamamak.